Bremen Yolcuları
Bir zamanlar kadife sesli bir ağustos böceği yaşarmış. Kış gelince aç kalmış karıncanın kapısını çalmış. Karınca ona “Tüm yaz boyunca saz çaldın, şimdi de oyna bakalım.“ deyince, dünyası yıkılmış, ne yapacağını bilmez bir halde yollara düşmüş. “Keşke açlıktan ölseydim de, o kapıyı çalmasaydım.“ diyormuş kendi kendine. Oysa geçen yaz, Marseyas’ta düzenlenen şarkı yarışmasında, Kral Midas’ın elinden Altın Şeftali ödülünü alan oymuş. Onun şerefine şenlikler düzenlenmiş, karıncalar bile işlerine ara verip katılmışlar köyün o yazki en büyük etkinliğine.
Ağustos böceği şarkı söylemeye başlayınca herkes coşar, kimse yerinde duramazmış. Uzak köylerden onu dinlemeye gelen, ayağı tutmayan hastalar bile dans ederek dönerlermiş evlerine. Ona sorarsanız, o daha yolun başındaymış. Müzik eğitimi alacak, dünya turuna çıkacak, hatta bir gün opera bile söyleyecekmiş. Üzerinde çalıştığı besteleri bile varmış. Müziği seçtiği için hiç pişman değilmiş ama şimdi yiyecek bir şeyler bulamazsa, her şey bitecekmiş.
Bu düşüncelere o kadar dalmış ki bir ormanın derinliklerine doğru ilerlediğini fark etmemiş. Ara sıra uzaktan gelen bir kuş sesi, bir yabani hayvanın çığlığı dışında sessiz gecenin içinden, garip sesler gelmeye başlamış. Dikkatle dinlemiş. Bir eşek anıra anıra uzun hava söylüyor, ona havlayan bir köpek, yüksek perdeden miyavlayan bir kedi ve aralıksız öten bir horoz eşlik ediyormuş. Gelen sesler o kadar kötüymüş ki, bir karga bile onlardan daha iyi söylermiş. Ağustos böceği hemen sesin geldiği kulübeye doğru yürümüş.
Kulübeye varınca, ışık sızan camdan içeriye bakmış. Ev sahipleri şarkılar söylüyor, eğleniyormuş. Şöminedeki ateşi görünce, ne kadar çok üşüdüğünü fark etmiş. İçeride olmayı çok istemiş ama gecenin o vakti kapıyı çalmaya cesaret edememiş. Öylece onları pencereden izlemiş.
İçerdekilerin keyiflerine diyecek yokmuş. Ne kadar kötü söylediklerinin farkında bile değillermiş. Bir süre sonra şarkılarına ara verip, yemeğe başlamışlar. Birbirinden güzel yiyecekleri gören ağustos böceği önce yutkunmuş, sonra da onların dikkatini ürkütmeden çekecek bir yol düşünmüş. Yüreğinin derinliklerinden gelen bir sesle, donmak üzere olduğuna aldırmayıp, yanık bir türkü söylemeye başlamış. Geceyi bölen güzel sesi duyan orman sakinleri, yaptıkları işi bırakıp, soluksuz onu dinlemeye başlamış. Kulübedekiler de şaşkınlık içinde önce kulaklarını sesin geldiği yöne dikmişler, sonra da dışarıya fırlamışlar. Neredeyse donmak üzere olan ağustos böceğini görünce tam vaktinde yetiştiklerini düşünüp, onu hemen içeriye almışlar.
Biraz yemek yiyip, kendine gelen ağustos böceği başından geçenleri onlara bir bir anlatmış. Eşek, “Bak bizim yerimiz var, burada kal.“ demiş. Diğerleri de hep bir ağızdan aynı şeyi söyleyince o da kabul etmiş.
O geceden sonra kulübeden yayılan müzik dalgaları gittikçe güzelleşmiş. Ağustos böceğinin verdiği şan, solfej, armoni dersleri sayesinde, diğerleri de çok iyi söylüyorlarmış artık. Şarkılı, türkülü dakikalar, kırk gün kırk gece devam etmiş.
Kırkıncı gecenin sabahında eşek arkadaşlarına, “Hani biz Bremen’e gidecektik.“ demiş. Uzun zamandır bu düşünce aklından bile geçmeyen köpek heyecanlanmış, “Neden duruyoruz öyleyse.“ demiş. Kedi durumu ağustos böceğine açıklamış. Horoz da “Sen de bizimle gel.“ demiş ağustos böceğine.
24 yorum:
güzeeel:) bana bir şeyler hatırlatmadı değil. benden de bi ağustos böceği hikayesi...
karınca yaz boyunca her gün çalışmış. tüm derdi gelecek kış için yiyecek depolamak, kışı rahat geçirmekmiş. gecesini gündüzüne katıp bu yüzden çalışıyormuş.
ağustos böceği ise gitar çalıp şarkı söyleyerek geçiriyormuş günlerini. karınca sürekli onu uyarırmış.
Karınca,"ağustos böceği kardeş, böyle yan gelip yatma, müzik karın doyurmaz gel sen de biraz çalış, yiyecek depola, aç kalır ölürsün yoksa kışın" dedikçe ağustos böceği, "boşver beni sen işine bak ben aç kalmam ne yaptığımı biliyorum" dermiş
tüm yaz böyle geçmiş... derken karakış gelmiş.
dışarda deli gibi kar yağıyor. karınca bütün yaz çalışmanın haklı gururunu ve elde ettiklerinin mutluluğunu yaşıyor. robe de chamber ını giyip jack daniels whisky sini eline alıp şömine karşısında vivaldi 4 mevsim dinleyip mecmuaları karıştırırken kapı çalıvermiş.rahatı bozulan karıncanın keyfi kaçmış ve gelen münasebetsizin kim olduğunu düşünmüş.
"kim olacak? ağustos böceğinden başka kim gelir ki, kesin yemek isteyecek, ben de vermeyeceğim, aç kalsın aklı başına gelsin" demiş.
Yine de kapıyı açmış. karşısında ağustos böceği... üzerinde deri pantolon, sivri burunlu, uzun topuklu bufalo derisi kovboy çizmeleri, elinde gitarının kutusu, deli eldivenler,gözlerinde ray-ban güneş gözlüğü ve deri pardesüsü... çok fiyakalı...
karınca şaşırmış, "hayrola bu sefer de yemek istemeyeceksin herhalde değil mi" demiş.
"ne yemeği" demiş ağustos böceği. rock albümüm çıktı, çok tuttu, bremen mızıkacıları ile 90 ülkeyi kapsayan dünya turnesine çıkıyorum. paris'e de gideceğim, sen oraya gitmek isterdin hep, istediğin bir şey var mı oradan? "
karınca çok şaşkın, düşünmüş düşünmüş...
"yok sağol, birşey istemiyorum yalnız o la fontaine denen puştu benim için bi güzel döv" demiş.
ah sem'cim, evet, benim de şikayetim var, herkes ağustos böceğinin yaz boyu dalga geçtiğinden bahsediyor ama kimse onun sesinin ne kadar güzel olduğundan, söylediği şarkıların dinleyeni ne kadar etkilediğinden, onun hayatta yapmak istediği şeyi yapıp her dakikasından keyif aldığından bahsetmiyor. işte bu yüzden senin yazdığın öykü, onun makus talihini yenişidir! oh be, sonunda o da mutlu oldu, karnı doydu ve takdir edildi. işte budur. darısı başımıza :)
Aaa, masal yazmışsın!
Bunu beklemiyordum. Harika:))
İyi ama bunun girişi nerde:)
Hani "Evvel zaman içinde..." diye başlayan bölümü.
Ağustos böcülerinin yararlarını masalından anladım:) Tabi karıncanın kapısını asla çalmam artık:))
Birde masal sonunda elma verirler!
Elmalar nerde:)))
Küçükken, okumayı öğrenmeden önce ve sonra annemden, ninemden ve diğer büyüklerimden masal anlatmalarını isterdik. Bildikleri bir masalı tekrar anlatsalarda olurdu.
Annemin anlattığı bir masal hala aklımdadır. Başka masal da bilmezdi annem.
Yıllar sonra Binbirgece Masalları'nın 13. cildinde bu masala rastlayınca çok şaşırmıştım.
Sevgiler..
Karıncaya hep gıcık olmuştum zaten,ağustos böceğinin yeteneklerinin farkedilip, onurunun iade edilmesine çok sevindim.Karınca çalışkan olabilir ama bana hep arsız gelmiştir.
hehehehehe cok guldum yav! Harika! hele Ozan in son lafi patlatti beni :)) Bir de bu tarz masallari anlatan "akli basinda" tipler vardir , sonunda cocuga der ki -"Baaaak, gordun mu! Iste boyle ac kalirsin karinca kipin calismazsan." Sofi ye katiliyorum, karincanin tavri bana da gicik gelmistir. Yemegi mum isiginda, muzik esliginde beraberce yemek varken...
oy oy oy oy :) az önce patronla kavga ettim. akşam çevirim vardı yazamadım ama inan sırf sen ve öykülerin için götürdüm pc'yi. vay canına arkadaş ya eheuheuehue....çok hoşuma gitti, keyfim yerine geldi. sabah sabah ne kadar çok renk bir arada hç böyle bir son düşünmemiştim ağustos böcüğüne dünyada aklıma gelmezdi. zevkle ve tebessümle okudum. tebrikler idolüm. devam edecek. ümidiyleç....mmm'mah :)
Ağustos böceğine helal olsun. Öbür masaldaki karınca utanmıştır artık. :)
Sen her dakika harikalığına harikalık katıyorsun..Her geçen gün yazılarını daha keyifle okuyorum.Ve ayrıca teşekkür ediyorum isteğimi yerine getirdiğin için:)Yazın çok içten olmuş bana çok şey kattı.Ozanda da meşhur hikayeyi patlatmış:)
Hayaller insana çok şey kazandırıyor.Hayal diyip geçmemek lazım.
Muhtemelen Bremende yapılan festival sonunda ;Bremen belediyesi tarafından ödül olarak gruba bir adet kışlık ev verilmiş ve ağustos böceğine de belediye orkestrasında şeflik görevi teklif edilmiştir :)Çok hoştu.
Sevgiler
:))
Valla kısa bir zaman önce açıkcası kendi kendime değilde shrek seyrederken dikkatimi çekmişti;masallarda bir kaybeden bir de kazanan taraf olduğu:).Ne garip değil mi?Yıllarca o kadar alışmışız ki kazananla beraber masalı bitirip diğerini düşünmemeye.Açıkcası ağustos böceğinin mutlu sonunu öğrendiğim için çok mutluyum.Diğerlerini de merak etmiyor değilim;)
Sevgili sem,
herkes öykünü o kadar güzel yorumlamış ki, bana da söylenecek şu kaldı: Masalların sonu iyi biterse okuyanlar ve dinleyenler mutlu olur. Sen bunu başarmışsın.Beğendim. Sevgiler.Tyz
Gerçekten de, hiç dikkat etmemişim, "ulku" nün dediği gibi masallar hep mutlu sonla bitedi. Ve de sonunda, "gökten üç elma düştü"........diye bitirirdi anlatıcı. Ori'de bu yüzden merak etmiş elmaları galiba:)))
Yine de kendimi tutamayıp bir ukalalık yapacağım, yaşlılığıma ver lütfen. : "Robe de chambre" Fransızca olduğundan (Robe = giysi, chambre = oda) yani oda giysisi, evde giyilen elbise vs. anlamına gelir. Dolayısı ile chamber değil, "chambre" olarak yazılır.
Evettt, "Chambre" yazılımında bri hata var:)
Masal sonu yine mutlulukla bitmiş ama ben iyi bir masal dinleyicisi olarak elmamı isterim:))
sem'cim ellerine sağlık çok keyifli bir yazı olmuş, stresli bir günün sonunda bu kadar güzel bir yazı okumak gerçekten insana keyif veriyor. umarım bir gün didi bizi tanıştırır da bu masalsı yolculuk da ben de senden öğreneceklerimle bi yerlere gidebilirim :) bu arada cemre'nin de istediği olmuş, biraz da müzikten bahsetmeni istiyordu bence çok da güzel olmuş. en kısa zamanda tanışmak dileiğiyle,
sevgiler :)
İşte masal gerçeği! Ağustos böceğinin hakkını vermişsin Sem. Çok da iyi etmişsin. Ori'ye katılmıyorum. Masal girişi ve elma fuzuli.
doğrudur, ingilizcem, fransızcam hollandacam, hepsi birbirine karışmaya başladı. bazen 3 dilin kelimeleriyle birden cümle kurar oldum. odayı da ingilizce yazmışım neyse. la fontaine e selam ederim efenim...
Eveeettt, gökten üç elma düştü, biri sevgili Sem'in başına, biri sevgili Ori'nin başına, biri de sevgili Ozan'ın odasına...:)))
Bir de, eğer masalda sevgililer birbirine kavuşmuşsa, "Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine" denirdi. (Kerevet, eski evlerde duvar kenarında bulunan ahşap ve çok uzun kanepe şeklinde oturma yerleridir, 10 - 12 kişi filan yan yana oturabilir).
Anneannem, bana masal anlatırken, şöyle başlardı : "Vakt-i zamanında, develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, günlerden bir gün yola koyulmuşum, az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmişim, altı ay ile bir güz gitmişim, arkama dönüp bakmışım ki, bir de ne göreyim ?.....Bir arpa boyu yol gitmişim".......Saçmalığa bakar mısınız ?.....İyi ki o devirde doğmamışsınız. Torunum 2,5 yaşında, cin gibi bir kız ve bilgisayardan müzik çalmayı beceriyor...:))) Ben de bu teknik çağda doğmayı arzu ederdim.
Çok güzel yorumlar yazmışsınız, başta Sem olmak üzere hepinize sevgiler.
Elma için teşekkürler... Çağın nimetlerinden yararlanan torununuz masal dinlemeyi seviyor mu bilmem ama masallar onların dünyasını renklendiriyor, hayallerini genişletiyor. Fuzuli falan değil yani.
Sevgiler...
Sevgili Ori,
Torunum maalesef masal dinlemiyor ve bize geldiğinde gidip digiturk'ten "Baby TV" yi açıyor, dikkatle ve saatlerce seyrediyor, sonra da anlatıyor....Bu arada babaannesi dizi filan seyredemiyor tabii....Halbuki dediğin gibi masallar çocukların hayal gücünün çalışmasına katkıda bulunurlar.
Neyse, elmanı afiyetle ye....
Sevgiler.
Degree.
Burada da cocuklar evde oyuncak, televizyon ve bilgisayar olmazsa depresyona girebilirler :)) tabii butun bu teknolojinin yanisira bir de maymunluk yapman gerekiyor ;)) hak vermiyor degilim, cunku evlere hapis buyuyorlar malesef...benim cocuklugum cok uzak degil ama cok farkliydi...tirmanacak agacimiz felan vardi.Bestas oynardik, plastik top alip kosturup dururduk bi asagi bi yukari...bence sansli olan bizdik ;)
Rothko guzellik katmis Sem cim ;)
Sevgili Sem,
Ya Ağustos böceğinin Paris macerasını yaz, ya da aklına gelen ne varsa. Ama yaz birşeyler. Her sabah Gülçin'i ve seni açıyorum, yeni bir şey var mı diye.
sevgiler, Degree.
selam :)
uzuuun süredir masal okumamıştım ve dinlememiştim;süpper oldu bu,ii geldi.
eline,fikrine sağlık :)
Yorum Gönder