7 Ocak 2008 Pazartesi

Salacak

Yeni yılın ilk sabahında gazeteleri eline heyecanla aldı kız. Umutluydu bu sefer. Rakamlara bağladığı hayalleri gerçekleşebilirdi. Haberlere bile bakmadan aradığı sayfayı bulup, sayıları karşılaştırdı. Amorti bile tutturamadığını görünce, içindeki enerjinin uçup gittiğini hissetti. Nedense bir şeyi çok isteyince olmuyordu. Bileti yırtıp attı, bir kahve yaptı kendine.

Ev arkadaşları hala uyuyordu. Bu kadar erken kalktığına pişman olmuştu. Uyanmasaydı, rüyası hala sürüyor olacaktı. Moda sahiline inip yürümeyi düşündü, vazgeçti. ‘Yılbaşı’ kelimesi gelip kafasına yerleşmiş, yapması gereken her şeyin hatırlayıcısı gibi onu bir türlü rahat bırakmıyordu. Tam bir dönemeçteydi. Yeni bir iş, yeni bir ev bulması lazımdı. ‘İlanlara bari bakayım.’ dedi. Açtığı sayfada fazla ilan yoktu ama çerçeve içindeki bir ilan onu heyecanlandırmaya yetti. ‘Bilgisayar kullanabilen, İngilizce bilen, ehliyeti olan refakatçi bir bayan aranıyor.’ Sadece refakatçi deseydi ilgilenmezdi ama aranan diğer nitelikler güzel çağrışımlar yaptı. ‘Vay be, bana vuran piyangolar bile farklı oluyor!’ diye düşündü. Hemen telefona sarılıp numarayı aradı. Kendisini cevaplayan genç adamdan, öğleden sonra gideceği randevunun adresini aldı.

Otobüste giderken nasıl bir iş, ev olacağını hayal etmeye çalıştı. Deniz manzarası olursa çok güzel olurdu. Daha önce birkaç kere gitmişti Çengelköy’e. Denize uzanmak için on metre kadar yatay olarak uzamış yaşlı çınar ağacı onu büyülemişti. Fotoğrafını çekmeye çalışmış, ancak üç kareye sığdırabilmişti. Kulağındaki müzik çaların sesini iyice açtı. Camdan dışarıya, yılın ilk gri gününe baktı. Üsküdar’ı geçtikten sonra, deniz kenarındaki yalılardan fırsat buldukça denizi, süzülen martıları, boğazı geçen gemileri görebiliyordu. Çengelköy’de indikten sonra, adresi sordu ve dik bir yokuşun sonunda bulduğu eski bir evin ziline bastı.

Kapıyı açan uzun saçlı, sarışın bir genç onu kadına götürdü. ‘Hoş geldin’ diye ona elini uzatıp gülümseyen kadın, oturmasını işaret etti. İki kanepe, ortadaki sehpa dışında fazla bir şey yoktu salonda. Duvarda kocaman bir kız kulesi tablosu vardı. Kız, kadının bir yazar olduğunu, uzun yıllar yurtdışında yaşadıktan sonra, iki ay önce kesin dönüş yaptığını öğrendi. Bir saat kadar, karşılıklı konuşuldu. Anılarını yazıyordu kadın ve torunu artık ülkesine geri döneceği için her konuda kendine yardımcı olacak bir asistana ihtiyacı vardı.

Hani iki insan tanışır da yıldızları tutar, o büyülü anlardan biri oldu. Kızın uzun kıvırcık saçları, meraklı bakan masum gözleri kadına buraları bırakıp gittiği günlerdeki kendi halini hatırlattı. Kız iki ülkeye ve yıllara dağılan anıları merak etti. Referans kontrolü tamamlanır tamamlanmaz kızın eve taşınmasına karar verildi.

Kız dönerken kadını, gizemli yüzünde sakladığı hüznü, buralardan uzak geçen yıllarını düşündü. Onca yıldan sonra, onu buraya neyin getirmiş olabileceğini merak etti. Sadece memleket hasreti için dönülmez gibi geldi ona. Bu düşüncelere öyle daldı ki müzik dinlemek aklına bile gelmedi.

Kısa bir süre sonra Çengelköy’deki eve yerleşti kız. Kadının ondan ilk isteği bir Salacak gezisi oldu.

18 yorum:

gülçin dedi ki...

vay, bir taşla iki kuş ha, e güzel :))

iyi de senin yazılarını okuyunca neden bana kısa gibi geliyor hep yahu? eline sağlık, sevgiler.

SçL dedi ki...

çok hoştu!
bir kadın hikayesi..
umudunu kaybetmeyen, pes etmeyen, ne olursa olsun hayatı zorlayan, kaderini yönlendiren...
farketmeden bana güzel bir ders verdin, ayrıca teşekkürler :)

iyi ki varsın :))

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

kalemine saglik cok hos olmus.
Yeni bir yazi dizisi olacak di mi bu?

Ori dedi ki...

Sem, bakıyorum da dizi dizi yazıyorsun. Gülçin'in de dediği gibi aynı cümle ile başlayan yazın bana da çok kısa geldi. Üstelik Salacak'ta bitiverdi!
Yoksa bu yazar lüle saçlı kadınla aynı kişi mi???

Ori dedi ki...

Yeni yıl yaklaşırken yada ilk günlerinde rodyolarda anlatılan, gazetelerde çıkan kısa öyküler vardır. Hepsi umut dolu, yeni gelecekleri müjdeleyen yazılar. Senin yazında bunu anımsadım.
Eline sağlık.

hep dedi ki...

Ben bu kadını bir yerlerden anımsıyorum sanırım.Ama şu uzun saçlı,sarışın torun da kalsaydı be,niye yolluyosun ki yakışıklıyı yurt dışına :))
Semcim,teşekkür ederim Salacak'ta bekleye bekleye,Çengelköy'deki çınar gibi denize doğru uzamaya başlayacaktım;eksik olma,hava tam da ayaza kesmişken, eşyası az da olsa huzur dolu bir salona aldığın için.
Çok leziz yazıyorsun.Sadece memleket hasreti için dönülmez mi sahi?
Sevgiler

Tabiat Ana dedi ki...

sessizce bekliyorum....
hikayenin devamını
sevgiler

Adsız dedi ki...

bana da kısa geldi :) karakterlere isim verip salacak 2 ve hatta salacak 3 versiyonları da olsa...

doyum olmuo...

hani klasik bir laf vardır " radyo da sevdiğin bir şarkı çalar da tam sesini açacağın sırada şarkı biter" işte öyle bir şeyy...

her birinde farklı bir dünya'yı tanımayı senin kadar çok seviyorum...

bol öpücükler...

M.M.K. dedi ki...

Sonra?
Bu kadar sürükleyici, içine alan, sıcacık bir öykü neden kısa sürsün ki. Bu ilk kısım di mi?

Cemre Kabaş dedi ki...

Kısa değil aslında yazın...Sürükleyici olduğu için kısa gibi geliyor insana.Bu yazıyı hangi duygularla yazdığını merak ettim diğer yazılarından farklı geldi bana.Bir boş zamanımız olsa da bizde dolaşsak biraz sahillerde:)

sofi dedi ki...

SEM; öyle mutlu mutlu okuyodum ki bitti, kafamda kişiler ve mekan tüm renkleriyle canlılar ve karakterler devamını istiyorlar, Salacak gezisini ve yaşlı hanımın anılarını, bekliyoruz...

Adsız dedi ki...

Güzel bir kurgu seziyorum, hani bir kayıktasındır dümeni takılmıştır, hep gidersin ama aynı noktaya gelirsin sonunda, yaşamın kendisi gibi...

Gecikmiş alkışlarımla...

(flat party next week :))
No excuses, even blackout !!!!!!

deger dedi ki...

Sevgili Sem,

Kısa zamanda iki Salacak öyküsü....
Salacak ile ilgili bir hatıran mı var, yoksa tesadüf mü ?
Senin öykülerinde öyle bir çekim var ki, insan, sayfayı çevirip devamını okumayı arzu ediyor.

Ben de sevgili Hep'e katılıyorum. Sen torunu göndermeyip, bunun güzel bir ilişki ile devavını yaz bence.)))
İnsanın içini ısıtan bir öykü olmuş, tebrik ve sevgiler.
Degree.

Yasemin dedi ki...

Sevgili Sem,

Ben de Salacak'ı çok severim. Heralde sen de seviyorsun.

Çok huzurlu bir üslubun var ve öykülerin hüzünlü de olsa sevinçli de olsa yine de insan zevkle ve devamını isteyerek okuyor.

Tebrikler ve sevgiler,

Yaseminkoral.

Vladimir dedi ki...

mutluluk veren bir yazı, kısa ve etkili.

Peki ya devamı? var mı yoksa?
:)

Adsız dedi ki...

BU HİKAYENİN DEVAMINI BEKLİYORUM, MUTLAKA BUNUN DEVAMI VAR.
UMARIM YAZARSIN.
İYİ ÇALIŞMALAR

Adsız dedi ki...

SİZ BAKMAYIN ÜSTTE İSİMSİZ YAZDIĞINA ADIM CENGİZ,

BU HİKAYENİN DEVAMINI BEKLİYORUM, MUTLAKA BUNUN DEVAMI VAR.
UMARIM YAZARSIN.
İYİ ÇALIŞMALAR

Adsız dedi ki...

Uzun zamandır yazılarına bakmı yordum. kaldığım son yazıdan başladım okumaya ve bu yazı bittiğinde devamını aradı gözlerim.Kesinlikle arkası yarın tadında bir bitişi var lütfen devamını bekliyoruz.