22 Eylül 2007 Cumartesi

Sufi

Ana caddeden sola dönünce, sokağın ilk evlerinden biriydi evimiz. Atkestaneleri ile kaplı sokağın adı ‘The Avenue’ yani iki tarafı ağaçlı yol demekti. Evlerin 18. yüzyıldan kaldığı düşünülürse ağaçların yaşları yüzden az değildi. Hepsi de sokağın iyi ve kötü günlerine şahit olmuşlardı. II. Dünya Savaşı’nda insanlar Alman bombardımanından sığınaklara kaçarken, onlar sokağı beklemişti. Bu ağaçlardan biri o kadar büyüktü ki, gövdesini iki kişi ancak kucaklayabilirdi. O benim arkadaşımdı. Her karşılaşmamızda elimle dokunur hatırını sorardım.

Soğuğun rüzgarla iyice sertleştiği o kış akşamı, başı göklerdeki sokak arkadaşımı selamlayıp eve yollanmıştım ki onu kapıdaki paspasın üstünde gördüm. Simsiyah parlak tüyleri, dimdik kulakları ve çakmak yeşili gözleriyle geldiğimi farkeden kedi kıvrıldığı yerden kalkarak bana yol verdi. Eğilip başını okşadım. Tüyleri yumuşacıktı. Komşulara ait olmalı diye düşündüm. Biraz sevdikten sonra eve girdim.

Ertesi sabah işe gitmek üzere kapıyı açıp onu paspasın üzerinde bulunca çok şaşırdım. Evsiz bir kedi miydi yoksa? Bunu neden daha önce düşünememiştim? İstanbul'a benzemezdi Londra. Sokak kedileri olmazdı. Hala kapımda olması düşündürücüydü. Yan komşunun zilini çaldım. Yaşlı komşum durumu aydınlatabilirdi. Pembe sabahlığı içinde kapıyı açan Vera’nın da bir bilgisi yoktu. Biraz konuştuktan sonra 'En iyisi ben onu eve alayım, bu kışta kıyamette dışarıda kalmasın' dedi.

O zamana kadar hayalindeki tek hayvan siyah bir labrador olan ben gün boyu onu düşündüm. Ürkek hali gözümün önünden gitmiyordu. Artık paspasta sabahlamayacağı için sevinmem gerekirken üzülmeme şaşıyor, bir önceki geceyi dışarda geçirmesine neden olmama kızıyordum. Akşam acele adımlarla eve giderken ağacıma selam vermeyi bile unutmuştum. Vera'nın zilini çaldığım da kararlıydım. Onu alacaktım. Vera biraz üzülmüş gibi gözükse de, tüm gününü evdeki iki kediden saklanarak geçirdiğini, alışmasının zor olacağını söyleyerek razı oldu. Onu saklandığı karyolanın altından çıkarırken ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım.

Kucağımdan yere bıraktığımda, evin her tarafını dolaşıp kokladı. Sıcak kaloriferin yanına kıvrılıp tüylerini yalamaya başladığında evi benimsediğini anlamıştım. O akşam evdeki ton balığıyla idare etti. Ertesi gün yiyecek ve diğer ihtiyaçlarını aldığım da evimizin bir parçası olmuştu. Adını bilmiyorduk. Bir haftalık arayıştan sonra ona Sufi adını verdik.

Özgür ruhluydu. Kucak kedisi değildi. Eve gelenlerin bacaklarına sürtünür, ‘miiiyk’ sesi çıkarır, kucağına almak isteyenlere hiç yüz vermezdi. Bizim kucağımıza canı çektiğinde gelir, biraz kaldıktan sonra yapması gereken bir şeyi hatırlamış gibi kalkar giderdi. Halbuki bahçe turunu bitirdiğinde evin içine serpiştirdiğim minderlerde uyuklamaktan başka yaptığı şey yok gibiydi. Ara sıra da ekseni etrafında döner kuyruğunu yakalamaya çalışırdı. Onu kucak kedisi olmaya hiç zorlamadım.

Rahat ve sıcağa düşkünlüğü bana babaannemi anımsatırdı. İkisi de gürültüye tahammülsüzdü. 5 Kasım’da olması gereken ama havai fişek partileriyle bir ay sürebilen Guy Fawkes kutlamaları döneminde gardırobunu sığınak olarak kullanırdı. Bazı fişeklerin sesi bombayı andırırdı. 80’li yıllarda İstanbul’da kaldığım öğrenci yurdundan, gecenin sessizliğini bölen bomba seslerine alışkındım. Bu sesi Londra’da ilk duyduğum Kasım gecesi, IRA bombası sanmıştım. Asıl nedenini öğrendiğim de çok rahatladığımı hatırlıyorum. Sufi’nin bu şansı yoktu. Anlam veremediği bu sesler onu hep korkutacaktı.

Ayrılığımızın üzerinden dört yıl geçti ve ben onu hiç unutmadım. Yaşlandığı, günlerini çoğunlukla uyuyarak geçirdiği ve kuyruğunu yakalamaktan vazgeçtiği haberlerini alıyorum. Bir kedi yılının yedi insan yılına eşit olduğu düşünülürse şaşırmamalıyım.

Bazı alışkanlar insanı kolay terk etmiyor. Ne zaman evin loşluğunda onun cüssesine benzeyen bir poşet ya da çantanın yaptığı karaltıyı görsem, hala Sufi zannederim.


21 yorum:

Adsız dedi ki...

sevmismiydim seni, aliskanlik miydi yoksa...sevmismiydim seni git de sor sonsuzluga...ilhan irem in sarkisini aklima getirdin Sem cim...

Adsız dedi ki...

ST. AGUSTİNE demis ki,"Alışkanlıklar bırakılmazlarsa , zamanla ihtiyaç haline gelirler. "
ayrica BENJAMIN DIZRAELI
de "Alışkanlıkların zincirleri,önce duyulmayacak kadar hafif,sonra kırılamayacak kadar güçlü olurlar. " demis...

Adsız dedi ki...

Sem cim sayfanin degisikligi cok hos! ;)

Ori dedi ki...

Ne güzel arkadaşlıkların olmuş, Sem:) Herkesin öyle başı gökte cüsseli bir arkadaşı olamaz. İmrenilecek selamlaşmaların olmuş:) ve Sufi, nasıl da özlemişsin? Bende köpeğimiz Kuki'yi anımsadım. Araç kullanırken elim ne zaman vitese gitse onun öpmeleri gelir aklıma:))
Tşk...

Cemre Kabaş dedi ki...

Sufi acaip bir kediydi london a gittiğim ilk hafta bana hiç yaklaşmamıştı,sonra her gece ayak ucumda uyumuştu:)türkiyenın sıcak kanlı kedılerınden sanmıştım onu ama sonradan ne kadar asil bir hayvan olduğuna karar verdım:)bende çok özledim onu...
insanın bir hayvanının olması müthiş birşey

Cemre Kabaş dedi ki...

darısı benim başıma:P

Unknown dedi ki...

Sem Sufi yi özlediğini belirtiyorsun ama kendine sanal labrador yapmışsın:)))Çok istememe rağmen bizim hiç kedimiz köpeğimiz olmadı:(Uzun bir süre muhabbet kuşlarımız vardı, Edi ile Büdü.Çok neşeliydiler.Bazan öyle çok öterlerdiki başka bir odaya koymak zorunda kalırdık.Çoğu zamanda kafesin kapısını açardık istedikleri gibi evin içinde dolaşırlardı. Bende onları özledim.

Adsız dedi ki...

Sufi aynı Fuzuli:)
Fuzuli bulmuşlar beni de adımı da ondan böyle koymuşlar. Neden Sufi aynı Fuzuli dersen? O kuyruğundan vazgeçmiş, bende gölgemi yakalamaktan vazgeçtim, Sem:))
İlk atkestanesi ağacına selamını ileteceğim ama:)
tsk...

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

yazini bitirince iki kedimize de oole bi sarilmisim ki ikisi de viiyykk die baardi..
pardon pisiler:)))

Unknown dedi ki...

Çok hoş bir anlatım olmuş.
Sokağınızın sığınak kullanıcıları zaman içinde değişmiş! Hayat böyle işte,bazan bir yerlere sığınmak ihtiyacını duyarız. Sufi'de sana sığınmış gibi.Gördüğüm kadarıyla ikiniz içinde iyi olmuş:))

Adsız dedi ki...

yeni başladım yazılarınızı okumaya, çok keyif alıyorum, dinleniyorum okurken :) bir kediyle, ağaçla, insanla, çiçekle ne ile olursa olsun hayatı paylaşmak ne kadar güzel değil mi?
ama alışmak...
ve alıştıktan sonra yanlız kalmak...

Adsız dedi ki...

sufi sufi sufi sufi suuuufiiiii....heyya heyya :) MFO nun sarkisi geldi aklima :)) galiba bana ilk adini soyledigim de de sana bu sarkiyi mirildanmistim :))

Adsız dedi ki...

Cemre cigime mesaj birakmak istedim ama Kirmizi Band bloguna giremedim...buradan sesleniyorum ;) eminim Sem kusura bakmaz x
Cemre :)
Basarilarinin devami ve okul hayatinin gelecek gunlere guclu basamaklar yaratmasi dilegimle...Sevgiler

Adsız dedi ki...

Sem cim bu aralar bana nazarlar degiyor galiba :) otobus yakalamaya calisirken dustum ayagim burkuldu :) su an sisik vaziyette :/ kendime kocaman bi nal alacam yakinda :))

Ori dedi ki...

Sem, yeni yazın nerede? Bak, kaç gün geçmiş? Hadi bakalım, bekliyorum, bekliyoruz, bekliyorlar....

Adsız dedi ki...

bazi aliskanliklar dedin ve kaldin Sem :) yeni aliskanliklardan yaziver bari bize :)

Adsız dedi ki...

isteris isteris ! ISTERIS ISTERIS!!!
:))

Adsız dedi ki...

Sufu sufi sufi sufi suuuffiii
heyya heyya
:))
nasilsen seker?

hep dedi ki...

Merhaba sevgili Sem,
benim suskumun depresif de olsa bir nedeni vardı.Ya senin suskunun nedeni ne?
İnternet explorer'ımda (bunun türkçesi ne acaba) bir arıza mı var acaba,gidiyorum geliyorum tarih değişmiyor.22 Eylül yaprağı saatli maarif takviminden koparılmamış öylece kalmış gibi bu sayfada.

hep dedi ki...

Mim yedin hala sesin çıkmıyo,aloo Seemmm,hangi diyarlardasın:)

Adsız dedi ki...

tamam kedilerede ciğer alacağım, kasaba gittikten sonra ama bakın inanın bunların faturası bayağı kabarık olacak, köpeklere acıdık, kaplumbağalara da acıdık, terbiyeleri biraz güçmüş, kedileride sevdik ha bu arada tekilaya da özendirdinız bizi sırada ne var.