16 Şubat 2007 Cuma

Rodi'li Maceralarım - Bölüm 1

Kendimi bir 14 Şubat akşamında Moda sahilinde Rodi diye bir kazla yürürken nasıl bulduğumun öyküsüdür.


14 Şubat aksamı Kadıköy Pazarın havasına Sevgiler gününün ticari boyutuna dair ne varsa hâkim. Hava ılık ve bundan yararlanan gül satıcıları tüm köşeleri tutmuş, şeffaf ambalajlara yerleştikleri ve artık 14 Şubat'ın simgesi haline gelmiş kırmızı gülleri son anda satabilmenin telaşı ile bağrışıp duruyorlar. Ortalık el ele dolaşan çiftlerin istilasına uğramış. Kızların ellerinde güller, oğlanların yüzlerinde gülücükler, herkes bir yerlere gidiyor. Lokantalar Şubat ortası olmasına rağmen dışarıya attıkları masalardaki müşterilerine sanki en iyi servisi vermek için yarışa girmiş gibi muammalı bir enerjiyle çalışıyorlar. Müşterilerde gayet memnun ve mesut bir tablo çiziyorlar.


Her ne kadar böyle bir günü ticari bulsak da, her ne kadar kutlamasak ta, her ne kadar kafamız can sıkıcı şeylerle dolu olsa da, pazara hâkim 14 Şubat enerjisinden etkilenmemek mümkün değil. Akşamın bu saatinde amaçsız bir şekilde kendimi pazara atmama neden olan olayı ise unutturmaya yetmiyor bu enerji.


Tezgâhlardaki çıplak ampullerle aydınlanan dar ve kalabalık sokaklardan bin bir renkli meyve, sebze ve balıkların arasından geçerken bir tanıdık gölge görüyorum. Rodi yan sokaktan gelip, önümde ki yoldan yürümeye başlıyor, kalabalığın arasından bembeyaz tüylerini ve adımlarını seçiyorum. O her zaman ki mutlu kaz adımlarıyla değil de, batsın bu dünya adımlarıyla yürüyor gibi. Meraklanıyorum ve onu yakın takibe alıyorum.


Yürürken kendisine sunulan yiyeceklerin hiçbirine hatta o çok sevdiği kırmızıbibere bile bakmaması beni meraklandırıyor. Bu saatlerde Nimet Beyle yürüyüşe çıkıp pazarcıların değişik hediyelerini mideye indiriyor olması gereken Rodi, bu akşam niye yalnız. Farz edelim Nimet Bey lokantasında sevgilileri doyuruyor, Rodi’de tek başına takılıyor, fakat neden bu kadar hüzünlü görünüyor. Böyle bir akşamda yapacak daha iyi bir şeyimin olmaması, Nimet bey tarafından ihmal edilen Rodi'ye sahip çıkmam gerektiğini söylüyor bana.


Böylelikle takip başlıyor. Eski Alkım'ın bulunduğu sokağa inen Rodi, ona seslenen tanıdık ya da tanıdık olmayan kişilere aldırmaksızın Mühürdar sahiline doğru yürümeye başlıyor. Ünlü bir kaz olarak sokaklar da yürümenin zorluğuna şahit oluyorum bu yürüyüşte. Deniz kenarına geldiğinde, banklardan birinin üzerine yığılıyor. Dönüp bakmıyor bile yanına oturan bana. Bir süre sessiz kaldıktan sonra ona selam veriyorum. Nede olsa daha önceden tanışıklığımız, Nimet Beyle resimlerini çekmişliğim var. Yavaşça dönüp yüzüme baktığında, ay ışığında pırıldayan, o mavi kaz gözlerinden akan yaşları görünce, bu günlerdir ilgimi çeken hayvanı neyin bu kadar üzdüğünü daha da merak ediyorum. Ona yardım etmek, bu benim gibi İstanbul’u sonradan mesken edinmiş kazın dünyasını güllük gülistanlık yapmak için içimde güçlü bir istek yükseliyor.


Bana konuşmak istemediğini buraya da yalnız kalmak istediği için geldiğini söylüyor. Bende bunu tahmin ettiğimi ama kaz bile olsa kişilerin böyle bir günde yalnız, hem de muslukları açmış bir vaziyette olmaması gerektiğini söylüyorum. Beni hatırladığını, o yüzden de yanında oturabileceğimi, ama yalnız kalma isteğine saygı göstermemi rica ediyor benden. Bende peki deyip susuyorum.


Oturmaya devam ediyoruz. Uzaklara boğazın daha uzaklarına bakıyorum. Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camisi, Ayasofya ışıklar içinde parlıyor karşı kıyıda. Elimi uzatsam dokunacakmışım gibi. İstanbul’a damgasını vuran bu muhteşem binalara bakıp, yüzyıllardır orada olduklarını düşünmek bana müthiş bir huzur veriyor. Bu büyülü şehre ait olduğumu hissediyorum. Bu duyguyu ne kadar çok sevdiğimi, bu duyguyu tatmak için nasıl yıllarca beklediğimi, şimdi bulmuşken kaybetmek istemediğimi düşünüp gülümsüyorum ay ışığına. Bunları düşünürken Rodi’yi unutuveriyorum.


Bir saat kadar öyle oturduğumuzu zannediyorum. Tabiî ki üşüyorum ve birazda hapşırıyorum. Şu yukarda ki poşet çay bahçelerinde mi oturuyor olsaydık diyorum. Üşüdüğümü fark eden Rodi, hadi kalk biraz yürüyelim diyor. Benimle konuşmak istiyor sanırım ve bunu yürüyerek yapması daha kolay olacak. Hiç itiraz etmeden kalkıyorum. Ay ışığında, kazla yürüyen ben komik bir manzara oluşturduğumuzdan emin, uzun yıllar sürecek güzel bir arkadaşlığa başladığımı hissetmenin verdiği bahtiyarlıkla, Rodi'nin adımlarına uymaya çalışarak Moda sahillerine doğru yürümeye başlıyorum.

Devam edecek

35 yorum:

Adsız dedi ki...

Bebis merhaba! Rodi nin uzgun olmasina cok uzuldum ama aksami birbirinize destek vererek gecirebilmis olmaniz cok duygulandirdi, kesinlikle Rodi ye guzel bir armaganla gelecegim oralara...bu arada sevgililer gununu de kazasiz ve belasiz atlattiginiz icin tebrikler :) bende evde samfistigi yeyip resim yaptim, Fred de Tom a gidip saksafonunu tamir etti... :)
Bu arada meraktayim acep Rodi nin uzuntusu neden diye?!....sevgiler xxx

zibirix dedi ki...

Yav, şu Rodi'yi TV'lere ihbar etme vakti gelmiş de geçiyor. Onu bütün TV programlarına maymun etsinler de gör sen gününü! Hem konuşan hem de aşk acısı çeken bir kaz! Yani insan gibi yalnzılık duygusunu yaşamaya ihtiyaç duymasına da şaşmamalı bu durumda...Yuhahahaha

Şaka bir yana, Rodi'ye insani vasıflar verdiğin kısmı çıkarırsan, azıcık da üzerinde çalışırsan, görsel anlatımı güçlü keyifli bir kısa öykü çıkabilir ortaya!
Ne demek istediğimi iki örnekle anlatmaya çalışayım. Mesela şu cümlen: "İstanbul’a damgasını vuran bu muhteşem binalara ne zaman bakıp ta geçen baktığımdan beri yerlerinden bile kıpırdamamış olduklarını görmek bana müthiş bir güven duygusu veriyor." Sözkonusu yapıların hepsi birinci derecede tarihi yapı ve İstanbul'un gözbebeği, son baktığından bu yana kalkma olasılığına değinmek biraz fuzuli kaçmış.
Bir de şu: "Bu duyguyu tatmak için nasıl yıllarca beklemiştim ve hiç kaybetmemeye o kadar kararlıydım ki." "di'li" geçmiş zaman kullanmış olman soru işaretini de doğuruyor, kararlıydın, ama artık değilsin? Öyküye gereksiz, yani hiç bir şey katmayacak bir kapı açıyorsun, asıl söylenmek istenilenden uzaklaştırıyor okuyucuyu. Eminim sen bunu hedeflemedin yazarken.
Bir de imla hataları var tabii, ama o kolay olan kısmı. Bunu 17 yıl gavuristanlarda geçirmene bağlıyorum... Hoş, onca yıl dışarılarda kalmayanların Türkçe'sinden kat kat iyi yine dilin.

Bunca ukalalıktan sonra sana tüm samimiyetimle şunu söyleyebilirim: Cidden çok şirin bir öykücük olmuş, ellerine sağlık!

Cemre Kabaş dedi ki...

Semcik ben dil bilgisi kurallarına takılmadan okudum...İçtenlikle söylüyorum gerçeten çok güzel olmuş.Beni duygulandırdın kendimi bi an bir sene sonraki sevgililer gününde düşündüm:(Gerçekten rodiden farksız olucam!Beni hem farklı diyarlara götürdü hem de yaşayacağım bir kaç ayın kıymetini bilmeyi öğretti:))
Rodi aşk acısı çekiyor anlaşılan umarım artık üzülmez ve eski mutluluğuna geri döner ben onu o çarşıda şen şakrak görmeye alıştım ve onu öyle görmek istiyorum...

Adsız dedi ki...

Ne kadar guzel bir baslangic. Sen sus oykulerin konussun Sem diyesim geldi...

Unknown dedi ki...

sem cim sevgililer gününü kutlamak için açtığım tele neden cevap vermediğin anlaşıldı yani bir kazı kıskanabileceğimi düşünmüyordum ama oldu işte ben bir kazı kıskandım itiraf ediyorum.

Adsız dedi ki...

Sevil, zannedersem Sem bu yazıda kendinden bahsetmiyor, daha adını bile bize açıklamadığı karakterinden bahsediyor.En iyisi sen Sem'in kendisine sor telefonunu niye cevaplamadı diye:)) Umarım güzel şeylerle meşguldün Sem:P Bu arada Rodi'nin böylr bir yazının kahramanı olmasına çok sevindim ve derdinin ne olduğunu gerçekten çok merak ediyorum.Umarım devamını okumak için çok beklemeyiz .

Adsız dedi ki...

yani Zibirix bravo mictin be kardes...nerden cikardin o yazdiklarini...ukalalik yapmaya calismissin ama olmamis ;) su cumleyi gercekten de goren beri gelsin diyorum;
"İstanbul’a damgasını vuran bu muhteşem binalara ne zaman bakıp ta geçen baktığımdan beri yerlerinden bile kıpırdamamış olduklarını görmek bana müthiş bir güven duygusu veriyor."
Sem i kiskaniyon mu giz sen?!

Adsız dedi ki...

Canimcim merhaba, yazilanlardan sonra tekrar okuyayim dedim :) bu sefer farkli yerler gozume ilisti yazdiklarinda...
zengin sehirde zengin gonullerden olmak ayri bir basari...eminim Rodi de sansli oldugunu anlamistir seninle gecirdigi zamandan sonra...Hep boyle hoskal xxx

Adsız dedi ki...

Yagmur bence Sevil biliyor Rodi nin yanindakinin Sem olmadigini.Bence biraz uzulmus Sem cevaplamadi diye telefonunu ona burdan sitem ediyor:)))

Adsız dedi ki...

ya da Sem in yanindakinin Rodi olmadigini ... :)))))))

Adsız dedi ki...

Sem bu grubtakilerin isimlerini not al, bir gun kulaktan kulaga oynariz...eminim cok eglenceli olur :)

zibirix dedi ki...

heyy süper sem'ciğim, değiştirmişsin cümlelerini! Çok sevindim söylediklerimi ciddiye alıp üzerinde çalışmana, fikirlerime değer verdiğinin bir göstergesi olarak alıyorum :))
istersen başka cümlelerin üzerine de (tabii Sinoplu bi mok anlamadı bu durumdan!) fikir beyan edebilirim. :))

Adsız dedi ki...

iyi iyi anladik cok zekisin, cok yardimcisin falan felan ama bence sen kiskaniyosun Sem i

Adsız dedi ki...

gene yuceligini gostermis oldun seni kutluyorum burdan Zibirix

zibirix dedi ki...

pşşşt sinoplu, vazgeeeeeeç, Sem ile benim arama giremezsin!!!

anymous ne demek istediğini anlamadım (demek ki yeterince zeki değilim) ama kötü bir şey demediğini umuyorum (accık polyanna hallerim vardır yane)...

Ori dedi ki...

Oooo, harika bir başlangıç. Kutlarım. Rodi ile yürüyüşlerin ikinizi de mutlu etsin.

Adsız dedi ki...

hayran kaldım acaip keyif aldım uzun zmandır böyle düşündürücü böyle lezzetli bir ...nediim bir bir ..yaşanmışlığı ,farkedilişi okumamıştım.iş dolayısla girememiştim.muhakkak devamı gelmeli diyor ve rodi'ye slm ediyorum.kim demiş yalnızlık paylaşılmaz diye ...rodiler ne güne duruyor :)...

zibirix dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
zibirix dedi ki...

Özdemir Asaf idi onu diyen, ve açıkçası ustaya katılıyorum zira

"yalnızlık paylaşılmaz,
paylaşılsa adı yalnızlık olmaz!"

Adsız dedi ki...

iki yalnızlık birarada yalnızlık mı olmaz ?

zibirix dedi ki...

yaa arkadaşa bir adet sözlüüüüüüük verin nolurrrr!!

ya da zahmet etme, ben sözlüğü ayağına getireyim:
TDK'ya göre "yalnızlık"
1. Yalnız olma durumu, kimsesizlik:
"Dostlarla da yollar ayrılalı bir bir / Gittikçe artıyor yalnızlığımız."- C. S. Tarancı.
2. Kimse bulunmama durumu, ıssızlık, tenhalık.

sevgili didem, şimdi ister karekökünü al, ister izafiyet teorisiyle ispat et, ama ne olur izah et, tek başına olma durumunu iki kişi nasıl paylaşır?

Adsız dedi ki...

Belki de Didem soyle dusundu, iki yalniz insan biraraya gelip yalnizliklarindan konusuyor olabilirler, ne dersin Zibirix?

Adsız dedi ki...

görecelidir ... ve sözlüksüz konusabılenlerdenım derim oki .....

Cemre Kabaş dedi ki...

Karışmış ortalık:)Tabi kişiden kişiye göre değişir...Yalnızlık paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı (paylaşmak tek kişi arasında yapılmayacağına göre..)Fakat duruma şu açıdan bakarsan içsel yalnızlık iki kendini yalnız hisseden insan bir araya gelirlerse yalnızlıklarını paylaşabilirler:)bazen çevremizde ne kadar insan olsada kendimizi o grupta yalnız hissedersiniz... o iki insan yalnızlıklarını paylaştılar ama artık yalnız değiller tabi böyle bişeyde var... off bu tavukmu yumurtadan çıktı,yumurtamı tavuktan hesabına döndü:)

zibirix dedi ki...

Evet maalesef, bu ülkenin zaten yüzde doksanı sözlüksüz konuşmayı tercih ediyor, netice de ortada: yazım yanlışlarından yazdıkları okunmaz hale geliyor! Halbuki bir sözlük açıp hem imlasını hem de anlamını öğrenseler...

Cemre, "topluluk içinde yalnız hissedilmez" değildi zaten konu. Elbette kalabalığın içinde insan kendisini tamamen yalnız hissedebilir. Ha, evet iki kişi yanyana oturup, yine kendilerini yalnız hissedebilirler, ama herkes kendi yalnızlığını yaşar, bir arada da olsalar, ama bu yalnızlıklarını paylaşabileceklerini kanıtlamaz!! Aksine çoğul yalnızlıklar yaşanır! Yani hala iddia ediyorum: YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ!

Adsız dedi ki...

bende üleşmiyom zati:))

Adsız dedi ki...

Hiç bir şey demiyorum (nede olsa anonim bir giriş yapıyorum) ekşi sözlükten aynen aktarıyorum, özellikle Zibirix görsün diye:

atilla ilhan paylaşıldığını düşünmüş ve ayrılık sevdaya dahil şiirinin bir yerinde demiş ki :
"ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz"
"hiç yanılmamışız..." diye devam ettiğine göre şiir, yanlızlık paylaşılırmış.

zibirix dedi ki...

Sevgili anonim arkadaş, kendini gizlemenin perdesine sığınıp veryansın etmişsin ama
1. şairin adı Atilla İlhan değil, ATTİLA İLHAN'dır (and for dummies: iki "L" değil, iki "T" ile yazılır).
Bu kültür hizmetinden sonra da gelelilim şiire: paylaşıldığına dair bir ibare yok o şiirde! Attila metafor kullanmış, tek kişilik yalnızlığa sığmaktan bahsediyor, onu paylaşmaktan değil. Sığdıkları yer de ancak şiirin açabildiği metafiziksel bir boyut. Realite ile ilgisi yok. Yani olsa olsa şairin bilinçaltına dair fikirleri paylaşabiliriz, başka hiç bir nane değil!

Neyse, bundan sonra ismini dahi vermeye cüret edemeyenlere cevap vermeyeceğim.
Buyrun aşık atın! Meydan sizin!

Adsız dedi ki...

abi sen takıcak mevzumu aradın yoksa ben entellektüelım ezerim gecerım netten arastırır koyarım herturlumu nedır yanı ...sözlükte ki sanane nın daha kibarcasını bilmem ben nede olsa sözlüksüz konusuyorum ya.. sen biara yollarsın artık oke...

zibirix dedi ki...

Bunu yazmak bana komik geliyor ama yazışmaların aldığı hal galiba bunu gerektiriyor: Sem o fotoğrafı koyarken, her ne kadar geyik de dönsün diye düşünmüşse de, buraya yazanların ENTELEKTÜEL damarını da gıdıklamak da istemiştir eminim (eğer Sem'i yanlış tanımadıysam), ben de kendisine yardımcı olmak istedim.
Nedense ülkemizde entelektüel olmak bir hastalık gibi görülüyor. Böylece gittikçe daha az kitap okuyan, daha az düzgun bir Türkçe'ye sahip bir nesil yetişiyor. Ve sanırım edindikleri bu rahatlık saygı sınırını da yok saymaya yol açıyor... Yoksa didem'in "sana ne" gibi kaba bir ifadeyi kullanırken amacının saygısızlık etmek olmadığını düşünmek istiyorum.

Ayy yazarken ben bile bile baygınlık geçirdim, yeterrrrr: entelektüel ezmeyi kavonoza koydum, bol acılı kahvaltılık sos niyetine herbirinize beleş gönderiyorum.

not: kavanoz beleş, ama kargo masrafları size ait valla!

Ori dedi ki...

Bu kadarına "Pess" denir. Neden "Pess" denir biliyormusunuz? Onca güzel düşüncelerle yola çıkan yazarın bu yazısına saygısızlıktır da ondan! Hani herkes "Rodi'li Maceralarım 1"i beğenmişti. Yoksa ben mi yanlış anladım. Ne vakit Yalnızlık Paylaşılmaz konusu açıldı... Yani yapmayın. Özellikle Dedem kardeş "Sana ne" hiç te şık değil. Şu güzel " hayran kaldım acaip keyif aldım "başlangıcına hiç yakışmadı! Tamam kimse kimseye zorla sözlük kılavuz kullandıramaz ama ben bu gelişmelere hiç hayran kalmadım. hatta hiç te keyif almadım. Lütfen burada her tür düşünce özgürce dile gelsin, kimse de incinmesin. Sevgi ve saygı...

Adsız dedi ki...

yani özet hırsızın hiç mi kabahati yok a geldi ...oke ben herkesten özelliklede semden özür diliyorum.ve hepinize ii sohbetler diliyorum.benim karakterim böyle üzgünüm.hiç hoşlanmam aba altından dürtmelere..nese hoşçakalın

Adsız dedi ki...

entellektüelliğe karşı cıkan, böle bir imaja bürünmemi saglayanlara... kaldım..VE "dedem" değiil "DİDEM"....

Adsız dedi ki...

Bu gün itibariyle sözlük sıkı yönetimi ilan ediliştir.
İnternet camiasında, evde, seyahatte ve hatta umuma açık muhtelif malum yerlerde dahi sözlük kullanımı mecburi kılınmıştır.
Kim o ki sözlük kullanmadan dudaklarını kırpıştırmaya cüret edecektir, o vakit vatan haini ilan edilip Sultanahmet Meydanı'nda boynundan asılmak suretiyle idam edilecektir.
Vatandaşlarımızın vatandaşlık bilinci ve sorumluluğuyla söz konusu yasaya huşu içinde boyun eğmelerini, vatan hainlerine ise rastladıkları yerde de derhal ihbar etmelerini önemle rica ediyoruz.

zibirix dedi ki...

heyoooo, yaşasın! sözlük sıkı yönetimi! hahauoahaoah :)))